17 Mart 2015 Salı

BARIŞ MANÇO BİR PRENSİP ADAMIYDI

FOTOĞRAF: BARIŞ MANÇO ve BOJİDAR ÇİPOF

1 Şubat; Barış Manço’nun ölüm yıldönümü. Onbir yıl oldu. Zaman ne de çabuk akmış… Bir dönem birlikte çalışma fırsatı bulduğum bu Dünya insanı için ne yazabilirim diye tüm gün düşündüm. Her sene olduğu gibi bu sene de çok yerde Barış Manço ile ilgili yazılar çıkacaktır. Aslında Barış’ın kişiliği, insanlığı ve sanatı ve de sanata bakış açısı üzerine ne yazılsa tam olarak tanımlanamaz. 

Aradan on yıl geçtikten sonra şu Facebook denen harikadan istifade ederek, bu seneler içinde, elimde kalmış eski fotoğrafları burada paylaştım. Amacım bu kimsenin bilmediği anıları sevenlerine ulaştırmaktı. Şan konserlerinden, İzmir Kapalı Spor Salonu’ndan hakikaten gün yüzü görmemiş fotolar elimde vardı. 

Şimdi sizinle, Barış’ın zaten bildiğiniz ama çok fazla irdelenmeyen bir yönünü, bir belge ile paylaşmak istiyorum.  Fakat evvela şu cümleyi yazarak: “BARIŞ MANÇO BİR PRENSİP ADAMIYDI”.

Adapazarı Festivali dönüşü, Barış benim arabamda, biz önde Muhittin ağabey arkamızdan yola çıktık dönüyoruz. Saat daha öğleyi yeni devirmiş ve Sapanca yolundan ana yola çıkacağız. 

Bojiii, kısa farları yaksana” dedi. Ben “Daha öğlen Barış ne gerek var” dedim. “Olmaz bak Avrupa’da kısa farları yakmadan gündüz otobana çıkamazsın. Hem kemer neden takmadın.” Mecburen farları yaktım ve kemeri de taktım. Bunu ne zaman anımsadım biliyor musunuz? Yıllar sonra, ama şehir içinde kemer takma yasasının daha olmadığı bir zamanda, Zeytinburnu ışıklarında, ailemle beraber iken, bir arabayla kafa kafaya çarpıştım. Bende ağır hasar oldu. Diğer araç ise iki takla attı. Biz kemerliydik, o araçtaki bayan da kemerliydi ve kimsenin burnu kanamadı. O gün aileme bu Barış anısını anlattım. “İyi ki bende alışkanlık oldu. Ama bak bayan da kemerliydi” dedim. Şimdi bu iş yasaya bağlandı. İyi de oldu…PRENSİP ...

1982 yılında çok kötü bir ortam vardı. Cebinde açılmamış bir paket Amerikan sigarası ya da birkaç yüz dolar bulunsa kendini Mali Şube’de bulurdun. Mali Şube Müdürü o zaman Sadettin Tantan’dı. İthalat yollarının açık olmadığı, elektronik aletlerin kaçak yollarla yurda sokulduğu zaman diliminden bahsediyoruz. Ticaret erbabı baskı altındaydı…

Hoparlör ve mikrofon ithalatı o zaman çok zor... Özel kotalar var. Ancak bu suretle ithalat yapılabiliyor. Ben 1982’nin başlarında, İzmir Fuar kotasından istifade ile ithal edilmiş hoparlörler ve mikrofonlar satın aldım ve bunları mağazama koydum. Mali Şube polisleri baskın yaptı. “Faturamız var” demeye fırsat bulamadan kendimi ve de malları o zaman Ortaköy üzerinde olan Mali Şube’de buldum. Bir gece nezarette yattıktan sonra faturaları getirttim. Dedektifler ikna oldular ama malların arasında Barış Manço’ya ait beş adet de kulaklık vardı. Bunu bir türlü polislere anlatamadım. Ortada belgesi olmayan mal vardı ya… Sonunda telefon etmemi istediler. Ben de ezberden bildiğim ev telefonundan Barış’ı aradım ve durumu izah ettim ve telefonu bir polise verdim.

Tabi Barış Manço’yla konuşan polisin havası hemen değişti. “Tamam, peki” derken Barış polise “Ben bir saat içinde oradayım” demiş. Bir saate kalmadan Barış ve Muhittin ağabey geldiler. “Madem kulaklıklar sizin, tutanağa yazmayız, alırsınız” dendi.

Barış’ın cevabını hiç unutamıyorum. “Baylar, sizden torpil istemeye gelmedim. Bunlar belgeli mallardır. İşte size gümrük giriş makbuzu. Birçok mal arasında beş adet AKG kulaklık da yazıyor. Ben bir yurdışı seyahatinden yurda girerken, bu malların gümrüğünü ödeyerek yurda soktum. Lütfen torpil değil görev yapın.”
Tabi şaşkınlık... PRENSİP ...

O zaman inanın hiç kimsede böyle bir makbuz olmazdı. Zaten gümrükte mal beyan edip bir de gümrük ödemeye meraklı bir müzisyen de çıkmazdı. Çok samimi ifade ediyorum. O anki şaşkınlığımı ve de duyduğum gururu unutamam. Bu bir prensip adamının vakur sözleriydi. Barış torpil istemedi. Görev istedi…PRENSİP ...

İstese kulaklıklarını o an alırdı. Gerisini de ben zaten ibraz etmiştim… Beni mahkemeye de çıkardılar ve o an serbest bırakıldım. Ama kahır bitmedi… Mallar gümrük deposuna emanete alındı. Benim için çok önemli bir maddi miktar bir yıldan fazla emanette durdu. Bir de traji komik olay oldu. İstanbul Ticaret Odası, 16 Haziran 1982 tarih ve 23086 sayılı bir bildiri ile “özü mali şube denetimleri” diye başlayan ve fatura varsa malların el konulmasına müsaade edilmemesi hakkında tüm üyelere yazı yolladı. İyi de gel bunu memurlara anlat!
Aradan zaman geçti ve süreç tamamlandı. Bilirkişi rapor verdi: Mallarımızı geri aldık. Tabi kulaklıkları da…

Hemen Barış’ı aradım. Gelmesini ve kulaklıklarını almasını söyledim. Kulaklıkları alırken “Bana bir boş kağıt ver tutanak yapalım” dedi ki ben bunu hiç düşünmedim ve zaten böyle bir şeyi teklif de edemezdim…

Benim meslek hayatımdaki ilk antetli kağıdımın üzerine o muhteşem el yazısı ile kulaklıkları teslim aldığını yazdı ve o meşhur imzasını attı… PRENSİP ...

Ben bu tutanağı unutmuştum. Yıllar sonra bir temizlikte buldum. 2009’da Barış’ın ölümünün onuncu yılı için Show TV, Siyaset Meydanı’nda yapılan anma gecesine katıldım ve o gece aslını ait olduğu kişiye Lale Manço’ya teslim ettim.
Bunlar Barış Manço’nun yaşamı süresinde daima ön planda tuttuğu prensiplerinden bazıları… Bu gün televizyonlarda gördüğümüz adı “sanatçı” olan çok kişi bir yıldan da kısa zaman sonra anımsanmıyor bile. 

Umarım bir gün dede de olurum... Biliyorum ki torunlarım Barış Manço şarkılarıyla büyüyecek… (Y.N. Bu yazıyı 2010'da yazmıştım. Sene; 2015 ve artık ben de iki torunu olan bir dedeyim.)

Barış’ın birçok yönü; başta insanlığı ve sanatı olmak üzere bu ölüm yıldönümünde yine yazılacaktır…

Ama bunlar da var…

Kısa farlar, Kemer, Gümrük Giriş Belgesi ve Tutanak…

Evet, dostlar “BARIŞ MANÇO BİR PRENSİP ADAMIYDI”.

Nur içinde yatsın, toprağı bol olsun

Bojidar Çipof
2 Şubat 2010 04.25